Tıp ve obstetri bilimindeki büyük
ilerlemelere rağmen kadınlar hala sıklıkla anne adayını ve ailesini derinden
etkileyen kürtaj, ölü doğum, yenidoğan ölümleri gibi istenmeyen durumlarla
karşı karşıya kalmaktadır. Dünya genelinde yaklaşık dört gebelikten biri
prenatal kayıpla sonuçlanmakta ve yılda 2,6 milyon bebek ölü doğmaktadır.
Ülkemizde ise gebeliklerin %14'ü istemsiz düşük, ektopik gebelik ve ölü doğum
gibi nedenlerle kaybedilmektedir. Prenatal kayıp bebeğin ölümü ile sınırlı
olmamakla birlikte bir ebeveyn krizidir ve gelecekle ilgili olumsuz düşünceleri
de beraberinde getirmektedir. Prenatal dönemde kayıp yaşayan kadınların annelik
rolüne girememeleri, özgüvenlerinin düşmesi, baş etme ve yas sürecini tam
olarak yönetememeleri nedeniyle yaşamdaki amaçlarını sorgulamaya başladıkları
belirtilmektedir. Ayrıca kadınların kayıp sonrası üzüntü, suçluluk, çaresizlik,
öfke, depresyon, kaygı, travma sonrası stres bozukluğu, yas gibi psikososyal
sağlık düzeyini etkileyebilecek çeşitli duygular yaşadıkları belirlenmiştir.
Tüm bu süreçlerde ebeveynlerin yaşanan krizi daha iyi yönetebilmeleri ve
atlatabilmeleri için onlara en yakın konumda olan hemşirelere önemli sorumluluklar
düşmektedir. Kayıp yaşayan ebeveynlere bakım sunarken, onların duygularını
ifade etmelerine olanak sağlamalı, destek programları oluşturmalı, takip
izlemleri yapmalı, baş etme yöntemlerini güçlendirmeli ve onların yanında
olduğunu hissettirmelidir.
Atıf Sayısı :