Günümüzde
göçmenler hem bireysel hem de yapısal birçok faktörün etkisiyle yer
değiştirmektedirler. Göçmenler gittikleri hedef ülkelerde ekonomik, sosyal ve
mekansal olarak gündelik hayatın zorluklarıyla karşılaşmaktadırlar. Bu
zorlukların derecesi göçü başlatan sebeplere göre değişebilmekle beraber
göçmenlerin gittikleri yerlerde tutunmaları ve yerel topluma dahil olmaları süreci genellikle güçlüklerle dolu
olmaktadır. Dil bariyeri nedeniyle yerel toplumla yaşanan iletişimsizlik,
hukuki statülerinin kırılgan olmasının getirdiği belirsizlik, zorlu yasal
düzenlemelerle mücadele etmek bunlardan birkaçıdır. Tüm bunların yanı sıra
göçmenler yeni bir yaşama başladıkları yerde çok boyutlu ayrımcılıklarla karşı
karşıya kalabilmektedirler. Bu ayrımcılıklar gündelik hayatta, medyada ve politik
alanda kendini göstermektedir. Gündelik hayatta yerel halkın tutum ve davranışları
ayrımcılığın yaygınlaşmasında belirleyici olabilmektedir. Bunun yanı sıra hem geleneksel medya hem de yeni medya
platformlarında göçmenlere yönelik ayrımcılık, yanıltıcı ve çarpıtılmış
bilgiler ile kutuplaştırıcı içerikler üzerinden üretilmektedir. Medya,
toplumdaki bireylerin olaylar ve gruplar hakkındaki algısını şekillendirme
gücünü elinde tutmakta ve bu gücü ötekileştirici söylemleri dolaşıma sokmak,
sürdürmek ve meşrulaştırmak için kullanabilmektedir. Medyanın bu konumu Batı
ülkelerinde siyasi mecralarda popülist eğilimlerle birleşerek özellikle
Müslüman göçmenlere yönelik İslamofobik bir dilin inşa edilmesine temel
sağlamaktadır. Bu gelişmeler İslam karşıtı söylemlerin toplum içinde
meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum, Müslüman toplulukların
yerel toplumlara sosyo-ekonomik ve siyasi açıdan dahil olmalarını
zorlaştırarak, ayrımcılığın derinleşmesi riskini beraberinde getirmektedir.
Atıf Sayısı :