Bu makalede, aile içi şiddetin toplum üzerindeki etkisi ve ruhsal yansımaları ele alınmaktadır. Aile içi şiddet, Birleşmiş Milletler tarafından cinsel ilişki veya kan bağı ile bağlı bireyler arasında gerçekleşen bir şiddet türü olarak tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet genellikle ilk akla gelen şiddet türü olsa da, çocuklar, yaşlılar, engelliler ve erkekler de aile içi şiddete maruz kalabilmektedir. Aile içi şiddet çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir, bunlar arasında psikolojik, sözel, fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet, ihmal ve istismar yer almaktadır. Aile içi şiddet, toplum sağlığı açısından önemli bir sorundur ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Sağlık çalışanlarının rolü, şiddete maruz kalan kişileri değerlendirmek, tedavi etmek ve yönlendirmektir. Ancak, maalesef şiddet mağduru olan kadınların sadece üçte biri bu durumu sağlık çalışanlarıyla paylaşmaktadır. Bu nedenle, sağlık çalışanlarının şiddetin belirtilerini tanıma ve müdahale etme konusunda bilgi sahibi olmaları önemlidir. Kadına yönelik şiddetin öngörücülerini ve belirtilerini tanıyan sağlık çalışanları, mağdurların şiddet döngüsünden uzaklaşmasına, tedavi edilmesine ve rehabilite edilmesine yardımcı olabilir. Aile içi şiddetin prevalansı dünya genelinde yüksektir. Kadınların %10-69'u hayatlarında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Türkiye'de yapılan bir araştırmaya göre, evli kadınların %36'sı eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Aynı araştırmada, kadınların %12'sinin cinsel şiddete, %44'ünün duygusal şiddete ve %12'sinin ekonomik şiddete maruz kaldığı belirlenmiştir. Aile içi şiddetle mücadelede toplumun farkındalığının artırılması ve sağlık çalışanlarının aktif rol alması önemlidir.(AI)